Ölüler ve Dilenciler

Yürüyorum şehirden kaçıp ortasında göğsümün
Sarımtrak ışıklarıyla kızıla dönerken gün
Kalbini cüzdanında saklayan
Alçak histerilerle yanıp söndü ölüm
Destansı otlayan bir yavru ceylan
Yutmaya kalktı ölümü
Gördüm.
Çünkü ölüm güzeldi ve arındı
Arındıkça arındı şehrin hislerinden.

Ortasındayım belime kadar
Mahzun sarı otların
Kuru ve insandan yalın
Saatli bir bomba gibi çalışan aklımı
Çıkardım iç cebimden.
Ağrı kesicilerle yaptığım makyajımı söktüm
Söküp attım derimden
Basıp giderek su bekleyen otlara
Yürüdüm.
Ya işlemiş içime şehir ya da içim şehre
Bir başak tanesinin soyuluşu gibidir ölüm
Ölüm bir insanın el açışıdır
Gördüm:

Nasıl uzaktı yaşamları
Nasıl uykuları, çocukları ve anlamları
Renkleri kelimelerinin
    Nasıl gri ve uzak
Çok uzaklar sarı otlar içindeki      
Kıpkızıl göğün altında biraz toprak
Ve biraz unutarak şehri
Şehrin sokaklarında uyuyarak
-sanki içim gibi bu şehir-
Susturuyorum vicdan dediğim şiiri
Bir ayak mesafesinde ve uzak
Çok uzak...
 
Kâlemî

-ne kadar evim sensin, demezse insan birine, kendi de şehri de o denli evsiz dolar. Ve nefesi açlık kokar. El açar bir ekmek tanesine ya da sevilmek bahanesine.-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Poem Of The Middle Earth

Dağılganlaştıramadıklarımızdan

Inter'siz Rail