Kayıtlar

Mart, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
KENDİMDEN NEFRET EDİYORUM Bir meydan savaşı sanırsın Eğer, dumandan gözlerini açabilseydin. Nedeni Ağaçlar kesilmesin, beton yığılmasın mı? Yere düşen Korkmaz bir çocuk gördüm. Yaşı ya 19 ya da 19... Üstüne çullanan; sakallı karabasanlar gördüm. Ellerinde kılıçlar, sapanlar gördüm. Solcu diye bıraktım. Yardım etmedim. Bir cinayet bir katliam sanırsın, Şerefini satıp, katili koruyanlar olmasaydı. Otobüs camlarından karanlık yollar gördüm. Arkada oturan Aslan gibi bir kız, Direksiyonda korkunç canavar gördüm. Cesaret ateşimi söndürdüm tükürükle, indim kapıdan. Bu saatte orada ne işi var deyip bıraktım. Gül bahçesini, bir kırağıya emanet ettim. Yardım etmedim. Mektebin ikinci katında, camdan bakarken aşağıya, Göğe bakıp havlayan bir çakal sürüsü gördüm. Okulun köşesinde; Gölgeleri bozkurt olan onca yiğitler gördüm. Yüreğinde vatan, ellerinde kurtlar, Karşısında sallanan bıçaklar, satırlar gördüm. Mertçe dövüşecekken Çakırlar, Bozkurt'un üstüne atılan arsı
Bank Lacivert yazgılıdır gök, arkasında bir kitap Göğe ince bir hilâl çizmişti Rab. Hasretim kuruyordu bir çamaşır ipinde Hilâli izlerken kayboldum. Bir sayfadan süzülüp düştüm dünyaya. Sökülüp kondum bir bankın tahtasına Yerde değil, sanki gökte oturdum. Yanımda iktidar yanlısı bir dede Ağzında muhalefet suyu bir yudum İnsanlar doğup ölüyordu bu bankın çivilerinde Ben kendi çölümün kumlarına hasretim Bu cennette belli bağlı basiretim. Lakin ne adam suyu yutabildi Ne de su kirlenmeden durabildi Çalkantılarla geçti birkaç saat, İşkence Kurtulmak için sevdiğim kadını Sayıkladım sayıkladım durdum, Bir türlü bitiremedim beş harflik adını. Göğe ince bir hilâl çizmişti Rab, Çaresizdim kendini hatırlatana dek kitap. Çamaşır iplerinde kurudum rüzgârla Esmeye koyuldum, kulaklarda bir uğultu Sevgilimin doğduğu yerden sevgimin battığı yere doğru.                                                          Kâlemî                      

TAŞTAN ŞAİR 2.

SAHİLDEN TAŞLAR KOROSU Bir çok şairin bakıp da duygulandığı Uğruna mısralar sıraladığı sahilden Renk renk taşlar aldılar ama Özellikle en güzellerinden seçtiler Sonra ölüm için gelip beni buldular Üzerime doğru yürüdüler. Gavura vurur gibi vurdular bana Taşları şeytan taşlarcasına fırlattılar Kaçanın anası ağlamaz dediler Ben kaçamadım anne kaçamadım İlk önce dizlerimi taşladılar Yorulup adım atamayıncaya kadar taşladılar Çok fazla yoruldum. Çok iyi insanlardı ama Tamam taşladılar canımı da yaktılar Ama canım daha fazla acımasın diye Kalbimi taşladılar Zaten aşktan taş kesilmiş kalbim Çoktan çatlamış yüreğim kırıldı Taşı taşla kırdılar Biri küçük bir ölüm diğer büyük bir aşktı. Ölümü iliklerime kadar hissedince Beni taşlamaya başladılar Baştan aşağı taşladılar Taştan kalbimde kırılınca Taştan bir heykel oldum Yerinde bir dakika bile duramayan heykellerim KIMILDAMADILAR BİLE...                                                 SIRADAN
LÜTFEN Bir şair olsam; Dans etsem dizelerde, Terli mürekkep ile yıkansam Aşk sözcüğünün üstünde, geldiğimde Yutkunamasam, ellerimi kaldıramasam, Yardım eder misin bana? Bir sosyalist olsam; Halk desem halkçı desem, Elimde tencere, tava olsa, Bir kuş olsam, sokakta, ağzımda düdükle, Yıkmaya çalışsam bariyerleri, Karşısında dursam abdestli kapitalistlerin Yardım eder misin bana? Bir işveren olsam; Para desem sadece, yoluna kurban olsam pulun, Bir Müslüman putperest olsam, Ağustos böceği, şen şakrak, bir Titanik gibi Semaya karanlık bir yolculuk... Yardım eder misin bana? Bir insan olsam; En kötüsü olsam her zaman, Güzelliklerden haremim olsa, hepsini... Kendime bile yararım olmasa, Ayaklarım tutmasa, Yine de yardım eder misin bana?                                            41. ÇERİ
Suç Ölüm, Ders veriyor coğrafyada Hainlik ve şehitlik bunlardan birkaçı Kafiyeli ışıkları vuruyor güneşin, Bir yanım kahve yar saçı. Adl için, Aşklar ve kanlar iç içe. Ayrımsız duruyor gün ve gece Yarimin saçları nasıl da parlıyor Ve altında uzaktaki dumanların Bombalar patlıyor Ki harcı sevmektir bu zamanların Sıkıldıkça bana ayaklanır Yar saçı Benim yegâne toprağımdır Suç... Aşk içinde vuruluyor kalem Zebaniler içinde Sur ve Suruç Cehennem Bölünmenin, ayrılığın bir başka adı Aşığın gönlündedir Vuslatta da olsa bir cehennem tadı.                          Kâlemî

TAŞTAN ŞAİR 1.

YAKLAŞAMAYINCA Benim heykellerimi yaptılar da Beni yaklaştırmadılar. Gidip bir dost bulayım bırakın dedim Kendime bir yoldaş bulayım dedim Bari yalnızlığımı paylaşayım dedim Yalnızlık paylaşılmaz dediler Benim heykellerimi yaptılar da  Beni yaklaştırmadılar. Ben kalbimi ikiye bölüp yarime vermişim Kalpsizin izin verin oradan kalp alayım dedim Bir kalp ile mutlu olabileceğini sanıyorsun Sen bu kafayla kalpsiz de yaşarsın dediler Benim heykellerimi yaptılar da Beni yaklaştırmadılar. Bırakın beni dedim yırtındım bırakın dedim Neden mutlu olmama izin vermiyorsunuz dedim Sen bizi ancak aynada görebilirsin Biz seniz dediler Benim heykellerimi yaptılar da Beni yaklaştırmadılar. Ben heykellerime yaklaşamayınca Heykellerim kımıldadı...                                   SIRADAN
ANKARA Önder Atatürk'e sordular "en zor iş ne" diye "Ben bile durduramam artık, Bu Türk'ün haklı taşkınını." Koparılırken gül yaprakları, patlıyor iken Orta Doğu, Nasıl açığımız yok dediniz? Daha iki gün önce vardı Ankara'da kan gölü. Belki yarın İzmir, diğer gün İstanbul. Daha nasıl dayanacak bu gönül? Her gün iki üç şehit, Onların yok mu çocuğu ve karısı? Ey terörist it, köpek senin de başının darısı! Ey halkım; Hani, Okyanuslar ortasında, kıvılcımlar çıkartan Barbaros'un torunlarıydık? Fatihler şehrinin taştan parmaklıklarını topa tutan Mehmet'in torunlarıydık? Üç kıta boyun eğdi, karşımızda Viyana Süleyman'ın torunlarıydık? Yedi düvel... Hani Mustafa Kemal'in askerleriydik? Unutmuşsunuz dostlar unutmuşsunuz.                                         41. ÇERİ ANKARA'DA HAYATINI KAYBEDENLERİN MEKANI UÇMAĞ OLSUN YAKINLARININ BAŞI SAĞOLSUN...
Şairin Gözyaşları Serçenin göz yaşlarını hep yazdılar Şairin göz yaşlarını kim yazar? Ağlamak istiyorum dereler boyu Hepsi bir görüntüde Mazi ırmaklarını görünce oldu Aşınan yatağın sulandırdı gözlerimi Ve bu çirkin mahalde ellerim buz gibi, Hava soğuk, Gövdemden kesilen bu bankta oturuyorum, Sesim boğuk. Bu denli üşümek havadan gelmez, kesin Ben güneşte yanarken Başkasına kaç kez söyledin? Ben ağlamak istiyorum yine Sevgi Kalbinden damar almış bir adamın sesi bu Ben ağlamak istiyorum yine Oysa ben İzmaritler gibi ayağımın dibinde Ben ama ezilmek değil Sadece yanmak istiyorum. Yalan olmalı acılar, yalan, biliyorum Çünkü ben de söylüyorum. Toprağın kokulu tadı işledi tenime İşte sırf bu yüzdendir Bu yüzdendir havamdaki ölüm kokusu Ve ölümün şiirimdeki korkusu Tavandaki aşk işkenceleri Hepsi mutluluğa yaltaklanmıştı bir zaman Mutluluğun kendisi Şimdi kendi içinde üzgün. Güvercin sürüleri gördüm göğün köşesinde Gölgeden kanatlarıyla hepsi üstümden uçtu
AĞLAYAMADIM Bir kara bulut Güneşli günümü zindan eden, Bir yağmur damlası. Gözlüğümün camını ıslatmayacak sa eğer, İsterse kan yağsın gökyüzünden. Bol gözüksün, aldığım harçlık diye Yiyemedim yemeğimi, biriktirdim paramı. Ey sevgili; Yüreğime giden yolda atacağın her adıma Verecektim canımı. Cehennemde uyumak; Cennette güneş daha doğmadan uyanmak, Sahurda, iftar ezanının okunması. Sisli, puslu kara güne, Bir Mustafa'nın doğması. Kararsız duran bir sis, Yerde hafif, yükseklerde hiç mi hiç yok. Ama göz göze dokunamıyor, Bulutlar sarılamıyor bile Ama yıldırımlar beynimde. İçti şehadet şerbetini abilerim. Bıraktı yarı yolda beni kardeşlerim. Aşkın yolunda vurulmuş bir karga ben, Kimse kanayan yaramı sarmasın. Bırakın biraz da şu çocuk ağlasın.                                                41. ÇERİ
BİR GÖRSEYDİN Şöyle sayfaya baktığında ilk ne gördün Boş gibi durdu sayfa saf mı bu şair dedin Koca sayfaya bir parçamı sığdırmış dedin Ah habibim başıma neler geldi bir bilseydin Ben çok şey yazdım çok fazla şey anlattım da Bir kız geldi hepsini sildi Bir görseydin...                                                         SIRADAN
ÇOCUK YAŞTA ÖLENLERDEN Çocuklukla hiç bir sayılabilir mi Çocuk sayısı Yağmur damlasıyla İçindeki su hiç bir olur mu. Ben ne çocuklar gördüm Yağmurun ıslatan ıslatınca üşüten Daha sonra da öldüren olduğunu çoktan anlamışlardı Ben ne çocuklar gördüm Hayat çocukluklarını ellerinden almıştı Ben ne çocuklar gördüm Büyümüşte küçülmüşlerle Daha on yaşında ölmüşlerle dalga geçiyorlardı Alay edebilecek çocukluk ellerinden alınmamıştı Onlar yağmurda oynardı Biz üşürdük. Sen yağmurun güzelliğinden ben ise Üşüyen ölü bedenlerden bahsederdim E sende haklısın tabi İkimize de şair derlerdi. Çocuksan yağmur yağar Çocukluğunu kaybetmemişsen eğer Yağmur sana oyun olur Çocukluğunu elinden aldılarsa Gök karla karışık dolu ile taşlar seni Z çizgili yıldırımlarla vurur başına Henüz çocuk olanlar Çizer tuvallere z şekilli yıldırımları Şemsiye de kurtarmaz ki Yürüyen küçük ölü bedenleri Çünkü şemsiyeyi onlar tutar. Şımaracak kimsen olmayınca Büyümüşsün yağmurda Sıradan iç
BEN DE SEVERDİM Ben tırtıldım yaşamdım Ölümü koynumda severdim Ben karıncaydım yağmuru Sel olasıya kadar severdim. Ben kalemdim silgiyi hatamı Gösteren bir dost diye severdim Ben mürekkeptim kendimi ucu yanık Bir mektupsaysam severdim. Ben uçurtmaydım rüzgarı Ona karşı durduğumda severdim Ben rüzgardım yarin saçlarına Dokunabiliyorsam esmeyi severdim. Ben yalnızdım yalnızlığı sevmezdim Ama kimsenin olmamasını severdim Ben sıradandım ego bir tarafa Ben kendim olmayı severdim. Ben aşktım sözün bittiği yerdim Konuşmaktansa bakışmayı severdim Ben nefrettim aslın başladığı yerdim Asıl olandım gerçek olanı severdim. Ben tırtıl oldum karınca oldum Kalem oldum mürekkep oldum Yeri geldi kendi içime doldum Yeri geldi çok aşık da oldum Ama mutlu olamadım be olamadım Şimdi sadece yalnız ve sıradan...                                       SIRADAN
AŞK Bir kadın çizecektim; Saçları altın, Gözleri bir deniz misali. Düşünceleri Karanlık bir orman kadar sinsi. Yüzün soğukta, koca buluttan düşen, Küçük bir cemre kadar güzeldi. Bekleyip hayal kurmaktı güneşi, aşk Korumasızsan, rüzgar sert eser. Aslında güzelliğin, Ulaşılmaz bir dağın tepesiydi. Benimki ise Anca körleri mest eder. Aşk bana imkansızdı, Yağmurun güneşe, Kalemin silgiye, Ayrılığın zamana, Tasın kağıda, Geleceğin geçmişe aşkından Daha imkansızdı aşkın bana. Pes etmemekti aşk, Direnmekti zorluğa. Aşk için her türlü fedakarlığı yapmaktı. İmkansızı, aşkı bırakamazdım. Beklerdim her an bir fedakarlık yapmak için. Ama aşk için yapılan her fedakarlık bana; Çaldığında birkaç kağıt parçasını Arkandan koşarken polisler Durup da teslim olmak kadere, Prangaları bileğine dolamak, Hayatını mahvetmek Güneşsiz, susuz kalan bir çiçek gibi Solup gitmekti. Aşk...