Kayıtlar

Ağustos, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
FAZLA AÇILDIM Geçen gün okulda yürürken Sırat keskinliği bir camda Güzelce bir kız gördüm O güzel keskin cama öyle yakın ki Güneş her sabah onun içi doğar Onun için yakar kendi kendini O güzel keskin cama öyle yakın ki Yağmur Her yağışında şairlerin üstüne Kurşun renkli gökten kurşun atarken O güzel için cama vurmadan önce İki kez değil bin kez düşünür Şair, aşık, garip şair, şairim Ne yapsın, alır eline kalemini O görmeden ne yazsam diye düşünür O güzel cama yakın şaire uzak Şairim cama daha yakın ama Kıza daha uzak olamaz Yağmur güneş güzele Güzel cama yakın Ben cama şair kıza ben şaire Öyle uzak öyle uzağız ki Güneşten bir parça ateş alın Uzak olmak zorunda olanlar için yakın Dünyayı yakın... " Benim için dünyayı karşına alabilir misin, dedi; çektim bir sandalye karşısına oturdum..."                                         SIRADAN
'Taştan Şair 3' -İnceleme *: http://anlambazlarordusu.blogspot.com.tr/2016/04/tastan-sair-3.html '1980 Sonrası Şiir' olarak anılan ve günümüz şiiri denilemeyecek bir merhalesizlikte bulunan Türk şiirinin böyle bir buhranda olması yaşanılan dönem özelliklerine bakılırsa zaruri olmamakla beraber tabîdir. Buhran demekteki sebebim, yazılmış ve yazılan şiirlerin satılmak maksadıyla belirli internet konseptlerine dayandırılarak bazı karamsar ve okuma aşkına sahip, sadık, hoşgörülü insanlara sunulmasıdır. Şiirlerin belli bir azınlığı hariç geri kalanı sanat kaygısı, üslup kaygısı, özgünlük kaygısı gibi muhtelif unsurları taşımamaktadır. Aynı şeylerin tekrarından sıkılan ve şairane mizaca sahip olmayan şairler tarafından vücuda getirilen bu şiirleri bugün bu yazımızda ele almayacağız. Bu buhranlı dönemde ortaya çıkmaya çalışan ve çağın dışında kalan, çağa iletişim platformları sayesinde tutunmaya çalışan bir zümre, sanatkarlığa inan genç ve henüz sanat eğitimi bakımından

Şafaktan Az Evvel

Tesadüfler art arda sıralansa da  Alaaddin’in lambası baş ucumda bitiverse ,Güneş doğmadan az evvelki hissiyata daimi sahip olmayı dilerim.Her nefeste iliklerinin ucuna kadar sahip olduğun canlılık...Damarlarına süzülen yaşama isteğinin coşkunluğu,solgunluğu çekip alıyor gövdeden. Duyular,dolanıyor birbirine.Denizci düğüm misali,çözülmesi güç ve gökkuşağı kadar nağmeli… Rüzgar okşadıkça saçını,beraberinde gelen sessizlikle huzura kavuşuyorsun.Yağmur kokuyor hava,yağmurun yokluğunda.Hava delicesine masum ki cihan ona hayran. Alaca karanlığın,Güneş ile kucaklaşması göz dolduruyor.Bastırmadan sürülerin ayak sesleri son defa sessizliğin ortasında huzurla buluşuyorsun ,gizliden.Kıskanırcasına, kimselere ses etmiyorsun paylaşmamak için bu soyluyu.Mümkün oldukça ayrılmamak için kenetleniyorsun ona,son umudun kaçmasın diye o ince mi ince iple bağlıyorsun o kısaca,Güneşten evvel vakte.
Aşkı Dinlemek Zor Bir göç haritasında             büzülüyor çöl izleri Bir yasın ortasında             süzülüyor yol sesleri Rüzgâr içimde uğulduyor Tepemde taç gibi kırlangıç sürüleri Aşkı süslemek zor Aşkı süslemek zor Alelâde bir sessizlik takılıyor sık sık Gizli kanat gürültüleri Yaşamın koynunda uyuyor kalabalık Yol dolu gözlerim mosmor Sesim kısık Aşkı söylemek zor Aşkı söylemek zor Bana bir semazen zerafetiyle dokun Döndür geceyi Anılar ortasında yolun Asırlardır gri İçimde sözsüz bir şarkı söyleniyor Aşkı dinlemek zor Aşkı dinlemek zor                       Kâlemî
SUÇUM SENİ SEVMEK Heybetli bir sandalyede oturan adam, Elindeki canavarı vurdu masaya. "Karar!" dedi, yan tarafta duruyordu, "Kalkın ayağa." Mavi üniformalı idam mangası... Dostlarım ve düşmanlarım, sarıldı etrafım. Kollarıma vurdular ellerindeki zincirleri. İdamıma karar verdiler. Nefesim kesildi, yere yığılmışım, Hiçbir şey görmüyordum. Oraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Gözümden akan yaşları bile silemiyordum. Nedir suçum, hakkım Günahlarımı bilmekti. Meğer beni idama götüren suç; Suçum seni sevmekti. VATAN...
BİR İKİ ÜÇ SANİYE Bana üç saniye verin Üç saniye Balık hafızası için çok boş Kelebek ömrü için de Çok dolu olsun Bana üç saniye verin Hem yaşatacak hem öldürecek Üç saniye Bana üç saniye verin O'nun baktığı üç saniye olsun... "Kelebek kadar güzel olma sakın Kelebekler erken ölüyor... Sonra doyamam sana."                         SIRADAN
Resim
Ağla Çocuk Yaşlı saçların, kaya dokulu benzin Ülkenin toprakları var senin                                 molozları Bir yüzün var senin çocuk                    sanki bulut mezarı Kaya renginde yüzün, buruk Büzülmüş dudakların ben vurdum bile kendimi Hüzün İnmiyor bir türlü yağmur gibi Bu kalış senin, gidiş, bu öykü senin yüzün Bir imge olsun düşmüyor sayın çocuk       Sen kalbim, sen acı, sen ölüm, sen ey yokluk! Gözyaşların olayım senin, benim adım su                    Bu dünyanın belki yok bir doğrusu Ülkenin toprakları var senin                                 molozları Saçların kumral senin aslında                                 tenin sarı Bir anne karnı var aklında Yanında yüzün Ve hepimize yetecek kadar da hüzün Ağla çocuk.                                                                    Kâlemî
Eşhedü II 'Örtü' Biri el açar koynuna vicdanın Kaçırır şehir gözlerini kelimelerle Getiririm geceyi gönüllü bir seherle Beni çağıran bir utanç hissidir Duvar dipleri yokluğun sesidir Ve omuzlarım bir örtü gibi geniş         açılır, çoğalır, örtünür Asırlarca öteden gelen bir derviş         tutar beni Aşkım yeter şehirden korumaya evsizleri -Göç vakti, der, kalbimin kırlangıçları üşümüş Dudaklarım ağaç dalları,         yüzümde dişsiz bir gülüş.                                      Kâlemî
MELEK Başıma üşüşen dertler, Sen gider gitmez konuk oldular. İki gecedir karanlık odalar Zindan oldular,sabahları ışıkları yakar oldum. Çok mu üzdüm seni? Ne bu meleklerin bana kini? Sabahları kapıda, çatık kaşla karşılıyolar beni. Sokağın başında çelme takıyor biri. Ayrılığın acısında kahrolmuş zaten kalbim. Ben değilim terkeden halbuki. Ayaklarım sürünmekten oldu Çöldeki bedevi... Bu halde arkadaşlarının çektirdiği acılar... O halde, Özür diliyorum.                                      41.ÇERİ
ZIT KELİMELER ZIT İNSANLAR İnsanlar iki insan ve biz Yıldızların ışıklarının birbirlerinin gözünü alacağı kadar yakın Ama yıldızlar gibi kör olmuşcasına birbirinden uzaktır. İnsanlar iki insan ve biz Yıldızların ışıltısı kadar göz alıcı ve güzel Ama yıldızların birbirine özlemi kadar çirkindir. İnsanlar iki insan ve biz Tek kelimelik "merhaba" kadar kolay Ama tek kelimelik "seviyorum" kadar zordur. İnsanlar iki insan ve biz Tek kelimelik aşk gibi öldüren Ama tek kelimelik aşık gibi yaşatandır. İnsanlar iki insan ve biz Bir bankın iki kenarı kadar kavuşamaz Ama iki bankın iki kenarı kadar kavuşmak isteyendir. İnsanlar iki insan ve biz Benim senin yanında durduğum kadar yakın Ama benim benim yanımda durduğum kadar uzaktır. İnsanlar iki insan ve biz Ben ve sen kadar yakın Ama sen ve ben kadar uzaktır... "İnsanlar doğup ölüyordu bankın çivilerinde                  En çok ölen bendim, doğansa çile..."                                  

Zarifoğlu’na

Bu zamana kadar sevdiğime,korkularıma,isyanıma yazar oldum.Rüzgara bel bağlamış poşet gibi bir o yana bir bu yana sürüklendim,kısır döngünün içinde hapsoldum.Nice vakittir bu sebeple yazamadım.Benliğim kalemime ağır geldi,yazmayı arzuladıkça kalemimin ucunu yitirdim. Kaçınılmaz ömrümüzün bizi zincirlediği kuytudan ancak hülyalarla sıyrılabildim.Cahitler,Nazımlar olmadan belki de bu mevcudiyetin ağırlığı altında ezilme çaresizliğini tadacaktım.Marmara’dan esen rüzgar meğerse Zarifoğlu eşliğinde nükteli bir sarhoşluğa sürüklüyormuş insanı. “Sevgi aranabilir yine Korkusuzca say koskoca kederlerini Bir kuyu bulunabilir” Kelimeleri yeni keşfediyormuş gibi,varolan tüm gücümle okusam bu şiiri Zarifoğlu’na ağız kahyalığı yapacakmış gibi,kelimelerin arasındaki mahfuz anlamları aldatacakmış gibi hissediyorum.Karanlık inceden sızarken bu arı kaygılara,meltem çekip alıyor karanlığı çabalamadan.Selam etmek için uğramışçasına omzuma dokunuyor sadık eski bir dostçasına… Bir buse kon
Buz Dağının Görünmeyen  Kızı Kim bilir Belki sensin neye dokunsam parmaklarımın ucundasın Kim bilir Belki şehirde bir lambasın Sen dur deyince durur herkes Geç deyince kendinden geçer Boğazımda doğmaya hazırlanıyor martılı bir ses Benimle yelken açacak gemiler İlk fırtına aklıma, ilk cemre nasıl düştüyse toprağa Kim bilir Belki öyle bir bulutsun baksam semâya Başımı kaldırsam, bir umut, sesin Kim bilir Belki gönlüme saçlardan düşen tel gibi bir şiirsin.                                               Kâlemî
DAVETİYE Mecazi bir gülüş, İçten gerçek ağlayışlar... Yandan vuran esinti, Bankta oturan yalnız bir adam... Elinde karanlık, beyaz bir mektup... Önünden geçen simitçi, Kartonun üstünde yarı çıplak bir dilenci... Durakta duran yaşlı teyzenin Çantasını çalan motorlu bir hırsız, Bağırarak yardım çağıran göbekli polis... Hava açık ve sisli, güneşin ilk ışıkları... Yalnız adamın gözlerinde kin, Aklında mazi, karşı koyamadığı bir nefis... Hüzün... Mektup... Mektup bir düğün davetiyesi...                                      41.ÇERİ
DENİZ DE Mİ SIRADAN İnsanın balık hafızalı olması ne demek bilir misin Balık hafızalı olmak birine aşık olmak Balık aklının üç saniye olduğu gibi İnsanın ömrünün de o kadar kısa olması demek Üç saniye sonra ölmek ne demek bilir misin Sevdiğin ama bakamadığın sevdiğin ile Göz göze gelmek demek kısa sürede ölmek Bilmediğin denizlerde bilmeden yüzmek demek ne demek bilir misin Gerçek denize hiç ulaşamayacak bir balık gibi Olmayacak bir aşkın peşinden koşmak Kendi denizinde boşa kürek çekmek demek Balık hafızalı değil balık olmak ne demek bilir misin Balık olmak evrenin en büyük yalanına sahip olmak Üç saniyelik aklının olduğuna inanılması demek Balık olmak demek Boşa kulaç boşa kürek demek Ben olmak demek Ben olmak aşık olmak Ama diyememek... "Ömür dediğimiz nedir ki; çay, bardakta soğuyana kadar geçen zaman..."                              SIRADAN
Yazıldığı Gibi Okunmaz Kurumuş yapraklar dökülüyor yüzünden Beni tam ortadan bölüyorsun Sen Okunmaz her şey Türkçede yazıldığı gibi Biliyorsun. Ürksem de tepelerden, yola vuruyorum kalbimi Ellerinde, Sessiz sedasız siyah gazellerinde Kim bilir kaç kez yazıyorsun ölümü Biliyorsun. Çözemezsin benim yapraklar                             ve gözyaşlarındaki mührümü Ellerin nasırlanır denizi tutmaktan Bir kuş uçmaya hazırlanır Biliyorsun. Kuşlar denizi kokusundan tanır Önce dağılır, sonra sinersin, Toprak yollar gibi olur sonun Bulutları kışkırtırsam aşk düşebilir Biliyorsun Ağzından kuru yapraklarla dökülüverir bir şiir Saçlarında kuruttuğum bakışlarım İrkilir mum ışıkları ve mesafelerle Bir kelam ister de yetinmezsin ey! Yazıldığı gibi okunmaz her şey Aşk, mesafe ve biz                    bir de şiire çizdiğin iz.                                                                       Kâlemî
DESTAN Eda dalgalı saçlarında kavruldum. Zihnimden çıkaramadığım anılarla kahroldum. Göz bebeklerinden dudaklarına savruldum, İlk günden son güne kadar ben. Yine masalların bin birinde kayboldum. Ayaklarıma sana gitmelerini buyurdum, Nasılsa her kaybolduğumda kendimi, Senin yanında bulurdum. Bu kez yoktun,  senden kalan resimlere tutuldum. Her yanımda gölgeler,  kara sokaklar Göz yaşının kıvılcımıyla kurtulurdum ancak. Bulamadım, daha da dayanamadım... Gidişine yazdığım birkaç satırla yetindim, Gelişine yazdığım destanın yanında.                                   41.ÇERİ
BANK Esen hafif rüzgarların arasında kaldık, Zevkli geçen dakikalar sonrası, sokak ortasında. Gözlerim saçlarında, saçların omzumda... İkimizi alabilecek tahta bir bank buldum.                                             41.ÇERİ
VIZZ SESİ KESİLİNCE GÜLLER SİYAHA BOYANDI Deme deme Bir gün gelir kavuşursunuz Bu imkansız aşk da biter deme Ben artık ne aynanın yalanlarına kanarım Ne de senin yalanlarına inanırım Ben bundan sonra ne sokratesi tanırım Ne platonu tanırım Ne de Platonik olanı tanırım Nerden çıktı bu tanımamazlık Arının çiçeğe yolculuğuydu aşkımız Ama bir şeyi hesaba katamamışız O arıların kraliçesiydi Ben ise solmuş bir çiçek O çiçek ki dalsız yapraksız Ne o benim için yola vurur kendini Ne de benim olmayan dalımın kokusu onu çeker Yalan söylemeyin artık Kandırmayın beni Yeter... "Siyah çiçekler çoksa eğer korku ölümün gülüdür..."                               SIRADAN
GECELERİ Mum misali erir ateşinden aşkın Şiirlerde mısralar Kalemlerden sayfalara damlarlar Mürekkepler soluk Ürkütücüdür yalnızlık bir o kadar Geceleri perdenin arkasından odaya vuran Ay kesiği bir ışık Koyu ve karanlık gölgeler Duvarda sessiz sinema oynarlar Güneş mızıkçı bir çocuk gibi b ozar oyunlarını Kimi zaman da yakar gözlerini aydınlık.                                                 "Gecenin hükmü Güneş doğana kadardır."                                                        Y.D
Eşhedü Gün ışığı vurunca görünür Yanıp sönen toz zerreleri Beni güllerin açtığı son yerlere sür Yetmez bitik mürekkebimle beni görünür kılmaya güneş Bana kardeş gelsin ölüm Ve İbrahim'e ateş Gördüm Düşmeyegörsün hele bir dal göğsümden içre Büyütürüm, toprak gibidir benim göğsüm Sür beni güllerin merhaba dediği yerlere Bırak yanımda kalsın ölüm İbrahim yanıyordu Gördüm Kaçtım bir bulutun gözüne, Bir yağmur konuştu sonra aşk adına Gül kalmamış diyordu; Cennet ayaklar altında.                               Kâlemî
VAZGEÇTİM TERCİH ETMEKTEN Bugün güneşli günlerden vazgeçip Yıldızlı karanlıkları seçtiysem eğer Sanma ki ışıktan korkar ellerim gözlerim kalemim O ışıl ışıl karanlık geceyi seçtiysem eğer Bil ki karanlık gecelerim daha aydınlıktır. Yıldızlı gecelerimden daha karanlıktır güneşli günlerim Sanma ki tercihi karanlıksa bir insanın Saftır. İnanma ki güneşsiz vakitlerde Mutsuz olacaktır Bir insan karanlığı seviyorsa Gözleri siyahtır saçları siyahtır Gülüşü... Gülüşü bembeyazdır Bir insan güzel güneşli günden vazgeçmişse Vuranları sarışındır düşmanları sarışındır Her tercih bir vazgeçiştir Ama bil ki Karanlığı sevmek tercih değil Zorunluluktur çaresizliktir Güneşli günler çaresiz bırakmıştır -Güneşli günler mi, nasıl? Unutma ki coğrafya da  elbet yanılır Gece gündüzden aydınlıktır... "Her insanın bir hikayesi vardır ama her insanın bir şiiri yoktur."                                     SIRADAN