Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İsyan-ı Kadîm

Resim
Ve o kadar kullanıldı ki akıl, anneler çocuklarını okuldan almaya giderken yalnızca şefkatlerini aldılar yanlarına. Çocuklarının önüne geçsin istemiyorlardı çünkü aklın artık kendisiydi bu kadar ukala olan. Kullanıla kullanıla yıpranmış, yakası sararmış bir gömlek olmuştu akıl, kullanılmasına izin verilen kısmıyla. Ve kızardı anneler hükümete oysa gündelik hayattı onlara diktasını dayatan. Ve bu akıl ukalaydı: Grinin hem siyahı hem de beyazı bilip ikisine de ait olmayışından gelen bir ukalalıktı bu. Aklın rengi artık griydi, bir nevi metal rengi. En sonunda okuldan alınan yeni akıl küplerine yalnızca akıllarını teslim etmeleri gerektiği sunuldu. Yani akıl ukaladır, onun kaplaması yırtılmış süngeri eskimiş koltuğa benzeyen hegemonyasını okşayın ki kimseyle başınız derde girmesin. Kalbinizi | asla | yanınızda | bulundurmayınız | dendi. Oysa akıl, babaların saçlarını döken banka faizlerinin bir müzik gibi bangır bangır çalındığı caddelerde zaten çirkindi ve kalp kurumuş b

Göreceli Zaman

Resim
         Hepimiz hayatta bir ideale sahibiz. Ulaşmak istediğimiz amaçlar var ve bu amaçlar için hızlı olmak vazgeçilmez bir şey. Çünkü işimizi ne kadar hızlı halledersek o kadar iyi olıucakmış belki de o işi bize verenler tarafından ödüllendirilecekmişiz gibi geliyor. Peki kaçımız bir an durup derin bi nefes alıp yavaşlamayı başarabiliyor buna fırsat bulabiliyoruz. Diyelim ki öyle bi fırsat geçti elimize nasıl değerlendireceğimizi biliyor muyuz? Size biraz bu komnuda bahsetmek isterim. Yaklaşık sekiz yıldır izcilik yapıyorum, beş yıldır da atıcılık ve bu yaptığım şeyler benim biraz olsun yavaşlamamı sağladı. Örneğin atıcılıkta kulaklıklarımı takıp tüfeğimi elime aldığım anda 2-3 saatliğine tüm dünyadan soyutlanıyordum saki o sırada zaman sizin için duruyordu ve kulaklığı çıkarttığınızda kaldığınız yerden tekrar başlıyordunuz hayata. İzcilikte de keza öyleydi. Doğa ile iç içe olduğunuzda ve insanlardan uzaklaştığınızda ve geriye sadece kuşlar kaldığında ve kolunuzdaki adeta tasma gibi

İçimdeki Senfoni

Resim
     Bugünlerde hayata çok farklı bakıyorum; bütün evren sanki gözümde canlandı. Doğa, çiçekler, yapraklar, kuşlar hepsi bana gülümsüyor ve sanki hepsi bana selam veriyorlar ve admı biliyorlar ve adımla sesleniyorlar ve bende onlara karşılık veriyorum iç.imdeki sevgi ile. Bütünleştim sanki bütün doğa ile, bitkiler ile, hayvanlar ile; ne onlar bana yabancı geliyor ne de ben onlara yabancı geliyorum. Hepsinin sevgisini kalbimde hissediyorum. Bir yaprağa dokunuyorum o da bana dokunuyor. Bana hiç kimseye göstermediği renklerini gösteriyor. Bir köpeğin gözlerine bakıyorum dertlerimi, sıkıntılarımı alıyor götürüyor. Gökyüzüne bakıyorum bana yine en güzel resmini çizmiz gülümsüyor. "Beğendin mi? " diye sorar gibi. Nasıl beğenmeyeyim ki? Her renk her desen ayrı bir senfoni oluşturmuş  sanki bende o senfoniyi dinliyorum ve izliyorum. Ruhumda bu senfoninin yarattığı heyecan paha biçilemez. Tüm b u aydınlanmayı neden yaşadım? Neden ve ne için yaşadığımı bilmiyorum ama içimdeki bu heye

Pinokyo

Resim
Bana bir yalan söyle Pinokyo Telaşa kapılıp sesinin talaşlarıyla savrulan Savulan Güleç yüzlerle korkan avurtları doldur yalanla Ne olur bir gün bana bir yalan söyle Pinokyo Seni kendi uzvumdan yapacağım Bana bir yalan söyle Zamanın serin bahçelerinde suskun anlarda Ahşap evlerde, yeşil bir pencerede bir bakışlar güruhu derin O yağmura çalan koku yok yaşayanlarda Korkunun yatağında yerin yok senin Küflenen çarpık sözlerin geceleyin yeşil bir ıslık Bana artık bir yalan söyle Pinokyo Öldüler yasinlerle yaşayan bir gecenin misafirleri Öyle tatsız, gerçeğin fecri bile egzoz dumanlarıyla gri İhanetten beri gerçeğin gerisin geri gidişi gözlerimde Bana bir yalan söyle Tahtadan bedenin bir köprü olsun uzayıp Bana bir yalan söyle Pinokyo, seni darağacından yaptım Yalanların en safını sen söyle diye Bir sandık gibi kullandım bu bedeni                          -senin gibi tahtadan- Durmadan Yırtıp bendimi yâre gidiyorum tek vücut Hallaç’ın