Kayıtlar

Ekim, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Ölüm Düşkünü Ben bir ölüm düşkünüyüm Yaşım on sekiz, Üzgünüm. Geliyorum damla damla serumdan Adab-ı muaşeretsizleşen bir balgam hırıltısı hâlinde Düştüm, geliyorum ruhumdan Kandırılmış gibi geliyorum ensemde soğuk bir mermi Kaldırım taşlarını ezberledi bakışlarım, avuç içleri Ebegümecileri, papatyalar ve yaka paça edilmiş sümbülleri Göğüs kıllarında büyüyen gülleriyle utandırdılar çiçekleri çiçeklerin dibine tükürdüler Gazete kâğıdına sardılar beni sürdüler mermileri oldu göğsümün Göğsümün mermilerini güzel kızlar öpmedi Küskünüm İnmeyen yağmura, kürsülere, bir âhunun gözlerine, Ben bir ölüm düşkünüyüm. -Ve halk kendini hatırladı. Camdaki aksin ardına bir an elini uzattı. İplikleri kopmuş, kumaşı çok konuşulmuş gömleğini ilikledi, kutsal zırhını giydi ve görüntüsünün sınırlarından dışarı uzandı. Cam çatladı. Cam ustaları yine uydurma bir benlikle konuştu. Oysa aksettirme kudretine sahip olan halk hiçbir zaman yapay olmadı. Olamazdı. O bir suydu ve konduğu bardağın ş

Aydaki düzlükler kederli

Ziyadesiyle olağan bir günde,camdaki yansımayı kendine yabancı hissedersin.Sebepsizce…Kalınca duvarların ardına hapsettiğin sorular,özgürlüğe ulaşmak için debelendikçe sarsılıyor dünyan.Olasılıklar zihninle oynarken, tek işlevin perde görevi görmek.Sana hususi mi? Hayır,meşrepten. Bu hissiyat ya bir zehir olup da seni sürükleyecek bilmediğin cehennemlere,yahut  bu dünyaya ait olmayan bir inayet ki seni muammalarla var edecek .  Alelade bir vakit ciğerlerine dolarken gökyüzü,bihabersin hikayenden…Bir mucize dilerken gökten,durağanlıktan muzdaripsin.Göğün altında sere serpe , gözlerini kapatıp şu koca dünyayı düşlerken detaylandıramadığın her şey belirsizlik havuzunu boyluyor.Zihin bulanıyor tıpkı, temmuz ayının sıcak günlerinde denizin gereksiz kalabalıktan bulanması gibi… Keder yutuyor gökyüzünün maviliğini…Maviliği yitirince ciğerler,kederden geberiyorsun. ‘‘İlerdeki güzel günler beni görmeyecek onlar bari selam yollasınlar geberiyorum kederden’’
GÖRDÜĞÜNÜ YAZ DESEM SANA Ey sevgili Saçlarının yanında Rapunzel de kimmiş Paçoz kalır Ey sevgili Senin oturuşundaki asalet Kan döker can alır Mihrimah Sultan   Senin yanında kötürüm Bir saçlarına     Bir asaletine            Bir de gülüşüne ölürüm... " Sen saçlarını uzattın ey           Ben sevmeyi    Sen saçlarını ayırdın ey           Ben cümleyi... "                                                 SIRADAN
Zamanla Göz Göze Gelmek Sisler sahibi bir el uzakta Kabarıyor sesler Sanki saatler kıpırdanmakta Bir an geliyor güzel kokuları aç bırakıp Yutuyor harfleri kısık tıkırtılarıyla Âh gözlerime bakıp... Çekiyor anısını eşyalar arasından sancılarla Çoktan vermekte bile selâyı canân Çiğnenecek laf çoğalıyor ben konuştukça Tutmayın şu yelkovanı Sisler sahibi bir el uzakta Gelmeyecek biliyorum geçmişin atlıları Sanki saatler çıldırmakta...                                          Kâlemî
CENNETE BİR ADIM KALA Sabah sokağa çıkarken, İlk önce sağ ayağımı attım eşikten, Dudaklarımdan dökülen besmelelerle bir. Yolumun üstünde komşumu gördüm. Sevmezdim onu, içimde nefret, haset, kin... Ne selamını aldım, ne de selam verdim. Yürüyorum... Yanıma usulca sokulan dilenciyi İttim elimin tersiyle. Yolda yürüyen kadına yan baktım. Önce baktım sonra aşağıladım onu Olmayan tesettürüyle. Sokağın başında oturan salak, Ezik, yetim çocuğun ensesine Kahkahalarla bir tokat... Mendil satan amcaya " Kolay gelsin."e ne gerek? Bir oğlu meyhanede, küçük kızı kerhanede. Zaten ayağının biride sakat... İş yerine varınca hepsinin üstüne bir seccade örttüm. Şükür, cennete bir adım daha yaklaştım.                                       41.ÇERİ