Kayıtlar

Eylül, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
HER BİR ŞAİR TEK BİR DİZE Yaşıyorsun ama               Bilmiyorsun Tam aşık olunacak şey Aşık olmak. Aşık olmak Yeşilin ortasında gelincik gibi Sadece tek bir kişinin sıradanlığını doğru bilmek Yanlış bilmek diğer insanların farkını Yeşilde aşkı, aşkı yeşilde aramak değil Kırmızıyı aşk, gelinciği sıradan bilmek. Yaşıyorsun ama               Bilmiyorsun Aşık olmak Olmayan bir gerçeğe kendini bağlamak Aşık olmak Yalandan bir denizde Doğru yönü bulduğuna inanmak İnanmak istemek Son kulacın sonucuna aldırmadan O yöne ölmeden ulaşamamak Aşık olmak. Yaşıyorsun ama               Bilmiyorsun Aşık olmak mı Bilmiyorum Anlamadın      Anlamadı           Anlamazlar biliyorum. Yaşıyorum aşkı da şiiri de bilmeden Bilmeden kulaçla sen... "Herkesin bir sıradanlığı vardır içinde Zor olan onu anlatmak açık bir biçimde Sıradanlık özümden bir daldır sayın bürokrat Hele sıradan olmak;              Zor zanaat. "                                         SIRA
Kıyı Tuzu Kımıldanır kaygılarım sular gibi                                       bir dokunsan Parçalarımdan bütüne uzansan güzel yüzlü martılardan İner betondan kamburu şehrin Kaybet umutsuzluğunu yüzümde Gittikçe tuzlanıyor ellerin Buğulanıyor Âşık iki yaka, falcıları gül,                       vapurları beyaz lâle Pazar sabahı şehri sallarken                                     uykuda dalgalar Yıka ellerini sakin sularla Saçlarımda dalgalanan bir şey var.                                                   Kâlemî ''Yağmur, teşekkürler.''
MEZARLIKTAN GELEN SES Elimde bir demet çiçek ve ben, Mezarlığın  kapısından adım attım Dua yazılı kağıtlar ve hıçkırıklı ağıtlarla. çığlıklarla. Hava zaten karanlıktı... Korktuğumdan değil, içim kırgındı. Haset duyduğum yarimi geçen ay toprağa bıraktım. ... Oraya doğru ilerledim. Sağ tarafta açık bir mezar, İleride bir mezar başında ağlayan; Beyaz  giysili bir adam gördüm. Az daha yaklaşıp elimi omzuna koydum. O bendim meğer. "Üzülme kardeş." "Her ölüm bir kavuşma..." Her ölüm tekrardan kavuşma...                                   41.Çeri
BAŞLIKSIZ Matematik kitabına şiir yazmalı şair Ya da soru bankasına sorunun altına Hiç olmadı okuduğu şiirin altına Boş bir yer bulmalı şair Bulduğu bir yere şiir yazmalı. Matematik kitabına şiir yazmalı şair Yarini üç saniye görmeli Sonra o kitapta boş bir yer bulmalı şair Kalbi yavaşlayınca bırakmalı kalemi Sonra kendine dönüp de "Neden şair bu kitapta Matematik kitabına şiir yazar?" demeli "Ben bunu neden yazdım?" dememeli Ne zaman yazdım Bu şiiri... "Şiir dediğin aşktan, şair tam da bundan beslenir."                                                 SIRADAN

Serin Servi

Bugünlerde, yaramazlık yaptığında annesinden yediği dayağa ağlarken dahi “Anne !” diye feryat ederek kendi kendisini teselli eden çocuk kadar arı dimağım.Sizlere bu ferahlığın en derinlerinden yazıyorum. Kalem oynattıkça her an kaçmaya hazır kelimeler, tedirgin...Lakin Farid Farjad eşliğinde kelimelerin ruh hali dağılıveriyor.Kemanın tınısı serin,mahfuz bir esinti misali yüreğini ferahlatıyor.Bu kez kelimeler eşlik etmiyor,ezgilere.Buna rağmen kelimelerin barındığı serin, saklı mabetleri hissediyorsun.Dillendirmeden… “Ferah” sözcüğünü ne vakit işitsem,manası en başta yüreğimde ardından da ciğerlerimde yankılanır.Aniden serin havalar sarmalar zihnimdeki  ütopik diyarları…Serin hava daha çocuk,daha saf,daha günahsız gelir bana. Soğuk sebebiyet veriyorsa ruhunla ayrılığına ,yavaşça uykun gelirmiş.Uyuduğunu zannederken Araf’a varırmışsın. Yalansız dolansız,saf soğuk! Can kuşunu ebediyete uğurlarken dahi,sana yalan söylemez.Sonsuz uykuna varışını dahi belli eder sana.Birli
'Ruhun Zemini'- Şiir Tahlili Demeye gerek yok senin âşıklığını Işıklarını, o kesif şıklığını... Seni tuz diye basmalı yaraya Güneş tutulmasında ay çiçekleri Güle eş kurur yokluğunda Binbir renkle sundun gerçekleri Sesleri kulağımda elektrik mahkumunun Ey zemini ruhumun Çalgılı bir ölüm oynar ya çingenelere Bırakma beni senelere Âh Demeye gerek yok senin âşıklığını, Işıklarını, ışıklarını... O kesif şıklığını. Anlambazlar şiirinin üç farklı şiir anlayışından sembolist kolu ''Kâlemî'' imzalı şair tarafından tutulmaktadır. Burada objektif biçimde ele alacağımız şiir  ''Ruhun Zemini'', kısa formda olup öz şiir izleri taşıyor. Ancak özşiirden farkı ölçü ve şekilsel özellikleridir. Muhteva bakımından bir belirsizliği içeren şiirde ilk dikkati çeken şey ilk dizedeki ses uyumudur: Demeye gerek yok senin aşıklığını, Işıklarını, o kesif şıklığını Aynı ses uyumu bu kısa şiirin orta mısralarında da kendini göstermektedir. Genellikle ses u
Put Aynalarda sırrım, dikiliyorum Eteklerimde bir yığın ben Göğüs sabit, gözlerde kum Sanki zamandan amansız bir kesit Öylece dikilirken Kimi vursalar kurşun sektiriyorum Feryat bir kuşun belki Bilmiyorum Gökler, biraz yorgun Rüzgârsız geliyor korkum Âh yarim... Bana 'ey!' diyor bir yığın ben Balta mı beklediğim? İçimde son bir tebessüm                        Belki İbrahim Bir yâre benziyor ölüm      Belki rahman, belki rahim                                                         Kâ lê mî
SEN BİR ÖMRE BEDELSİN O kadar güzelsin ki; Tanrının seni yaratmasında bir sebep olmalı, Seni gören her diken solmalı, Yeni çiçekler, yeni yeni güller açmalı... Asık suratlar gülmeli, daha çok gülmeli. Yok olmalı Dünyadan fitne ve haset. Bitkin bir ilişkiye, yeni umutlar Yeni yeni bebekler doğmalı. Gözlerindeki ışıkla kaybolmalı akşamları karanlık. Sarı saçların sabahları dağın ardından belirmeli. Ölmeli seni görünce her kötü. Çünkü sen, Sen, Sen bir ömre bedelsin.                      41.Çeri
BAK NE DEDİM Ne desem şimdi şiirde Bilemedim ki Ahmet Haşim in merdiveni desem Merdivenin dayandığı yer belli değil Sunay Akın dan şemsiye desem O şemsiyenin girdiği yer belli değil İlyas Koyuncu dan çam ağacı desem Çamın dikildiği yer belli değil Kozalaklar belli değil Özdemir den hayat dersi alsam Hayat belli değil Bayat mı belli değil Sıradan ın aşkını dinlesem Aşkı aşk değil Onu seven var mı belli değil Sıradan belki güzel yazar da Şair tam o değil... "Sana gelirken ...   gelememişim. "                         SIRADAN

Ah bu çayların gözü kör olsun!

Bu sabah en solumdan,alışmışlığa irkilerek uyandım.Çay tabağı gibi,gösterişsiz. Çayı,bugün de tabağına döktüm.Çay bardağının tabağa yapışması da beni pek alakadar etmedi . Yalnızca irkildim,tabağın yer çekimine kapılmasının doğurduğu patırtıdan. Her sabah umarsızca  nüks etti çay tabağı yine de kendisine  aldırış eden kimseyi bulamadı.Yazık! Bir balığın susamışlığı var bende.Biçareyim.Yıllarca,aynı romanda mahsur kalmış bir çiçek gibi.Kelimeler çökmüş tepesine,gardiyan misali.Lakin çiçek memnuniyetle,kelime koridorlarında salınıyor.Zamanın acımasızlığı hatırdan silinmiş,çiçek fark etmeden günbegün diriliğini yitiriyor.Hissiyatını arttırma emeliyle dokunuyor kelimelere,ama dokundukça yapraklarını döküyor. Kokusunu sarı sayfalara bağışlayalı yıllar geçmiş.Gün gelmiş çiçek kaybettiği gençliğiyle karşılaşmış,afallasa da vah etmemiş.Kamburunun görünmesine engel olup, çalımlı edasını bozmadan selamını vermiş. Yer yüzündeki en simli kalemle yazsam da,örtmüyor üstünü bedbahtlığın.
Ruhun Zemini Demeye gerek yok senin âşıklığını Işıklarını, o kesif şıklığını... Seni tuz diye basmalı yaraya Güneş tutulmasında ay çiçekleri Güle eş kurur yokluğunda Binbir renkle sundun gerçekleri Sesleri kulağımda elektrik mahkumunun Ey zemini ruhumun Çalgılı bir ölüm oynar ya çingenelere Bırakma beni senelere Âh Demeye gerek yok senin âşıklığını, Işıklarını, ışıklarını... O kesif şıklığını.                                                  Kâlemî
SAĞIR Hak etmedim hiç seni. Her gün göz göze gelirdik seninle, Konuşamazdım, düğümlenirdi boğazım. Bende saklıydı o güzel gözlerine sözlerim, Emanet edemedim hiç sana. Hayaldi sanki tenin, Kahverengi gözlerin, sarı saçların, dudakların... İnce sesin, Veysel'in sazını son titretişiydi. Sen kulağa gelebilecek en güzel ezgiydin, Ben seni duyamayacak kadar sağır.                                              41.Çeri