-Kardeşler... Kardeşlerim! Ormanın içinden bir fırtına gibi çıktı yaşlı şair, elinde kalemini savuruyordu: -Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan! Birkaç kişi sırtımızda kelimelerle ormanın girişindeydik. Neydi yaklaşan, bilmiyorduk. Yalnızca şaşkınlığımızın varlığından emindik. Yaşlı şair koşarak arkamıza geçti. Yanımdaki bir kadın öne atıldı hemen ve hızla ormana doğru koşmaya başladı. Bir silah sesi duyuldu, yanımdaki kadının diri bedeni zamanı yavaşlatarak bir silah sesi hâlinde yere serildi. -Kimdi vuran?- Bilmiyorduk, Yalnızca silah sesi vardı sesli harflerin şapkalarını düşürür gibi insan düşüren. Yere serilen kadının çığlıkları çılgınca çırpınıyordu. Rüzgâr çığlıkların diken diken olmuş saçlarına batıyordu. Sesler sanki zamanı yarma harekâtı yaparak, çatlatıp kanırtarak akıyordu, kulaklarım uyuşuyordu. -Neden ilk vurulan bir kadındı?- Bilmiyorduk. Bir fikir duyuldu, biri daha yere serildi. Gün ışıkları sönmeye başlamıştı semadan: -Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta ola...