Ah bu çayların gözü kör olsun!

Bu sabah en solumdan,alışmışlığa irkilerek uyandım.Çay tabağı gibi,gösterişsiz. Çayı,bugün de tabağına döktüm.Çay bardağının tabağa yapışması da beni pek alakadar etmedi . Yalnızca irkildim,tabağın yer çekimine kapılmasının doğurduğu patırtıdan. Her sabah umarsızca  nüks etti çay tabağı yine de kendisine  aldırış eden kimseyi bulamadı.Yazık!

Bir balığın susamışlığı var bende.Biçareyim.Yıllarca,aynı romanda mahsur kalmış bir çiçek gibi.Kelimeler çökmüş tepesine,gardiyan misali.Lakin çiçek memnuniyetle,kelime koridorlarında salınıyor.Zamanın acımasızlığı hatırdan silinmiş,çiçek fark etmeden günbegün diriliğini yitiriyor.Hissiyatını arttırma emeliyle dokunuyor kelimelere,ama dokundukça yapraklarını döküyor.

Kokusunu sarı sayfalara bağışlayalı yıllar geçmiş.Gün gelmiş çiçek kaybettiği gençliğiyle karşılaşmış,afallasa da vah etmemiş.Kamburunun görünmesine engel olup, çalımlı edasını bozmadan selamını vermiş.

Yer yüzündeki en simli kalemle yazsam da,örtmüyor üstünü bedbahtlığın.Yığsam da yaldızlı geceleri,boca etsem de en parlak  hülyaları nafile! Var olan tüm gücümle çeksem geceme güneşi,ancak kadife gecedeki yaldızların kaçışmasına yeter.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Poem Of The Middle Earth

Dağılganlaştıramadıklarımızdan

Inter'siz Rail