Dışımın Şehri

Şehre bir tepeden bakarken dumanlar yükseliyor göğsümden. Tüm lambaları ‘önümüzde uzun yıllar var’ der gibi sağ köşelerde kıvrılan sapsarı bir şehirler arası yol, kaburgalarımın arasından gelen bir sesle ‘acaba sen neresindesin bu şehrin?’ sorusuna bir hız limiti açıyor. Bir vergi cezası gibi geliyor ve iflas edene kadar zorluyor kaburgalarımı, genişletiyor, gıcırdatıyor, mırıldanıyor ve oturuyor manzaranın en ortasına. Ki ortası yoktur şehrin, bilirsin. Hep aşırı uçlarda havası –bu ne sıcak- en sonunda göğsümden bir acayip duman yükseliyor. Bir grilik, şeklimde kaybolmalar ve derin derin bakıp bedenimi hiçe saymalar…
Öyle ki gökyüzünün bir sigarası olduğunu düşünüyorum –tabi ki çok kızıyorum içmesine- ve şehir de tepki olarak bir kibrite dönüşüyor.

Tabii bir de bambaşka bir yüzü daha var şehrin, o ışıksız kısımları, sabah işe daha erken kalkan ve sırtı ağrıyan tarafları… Şehrin felçli yüzü kabaca. Bu ışıksız ve kayıtsız ifadelere sahip duvarlar senin olmadığın zamanlardan kalmaymış gibi aklımın çamaşır makinesi sesi çıkaran yerlerine dokunuyor –Eski bir çamaşır makinesi mi?- Bilmiyorum, ama bildiğim şu ki aklımın gürültülü şehrin ise sessiz yerlerine karanlık bir bilinmezlikle beraber iniyor ve sanki bilinmedikçe sisleniyor. Bir şeyler mi saklıyor –yoksa kahverengi saçlı kızı mı?- Bilmiyorum, Zaman sanki hareket olmayan bu bölgeleri dışlayıp sansürlüyor ya da sen yoksun diye tüm bunları ben uyduruyorum.

İşte böyle bir dumanım ben, canlı bir müzik eşliğinde cansız yanlarımın ağırlığı asılı tutar beni havada bazen. Sen de buradaysan eğer, içimin şehri tırnaklarımın pembesine yansır.

Kâlemî


The city wallpaper ile ilgili görsel sonucu


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Poem Of The Middle Earth

Dağılganlaştıramadıklarımızdan

Inter'siz Rail