Ağustos'un ağıdını yakan Ağustos böcekleri, beni de uyutmuyorlar. Neden diye soracak oluyorum kendi kendime, içimde bu durmadan sızlayan soru ne ola ki?
Aklımı sehpaya koyuyorum yatmadan evvel. Aslında biliyorum ama yine de deniyorum. Bu oyunu kaybetmeyi seviyorum belki de:
Daha ilk soluma dönüşümde günümün acı manzaraları yüzüme çarpıyor. Kurtulamıyorum.

Sonra yavaş yavaş insanlığımın başını okşayıp kendimi kabullenerek ve yer yer gülerek gecenin ağıtlarını dinliyorum. Bu sessiz ve sabırlı ağıtlarda bir şiir gizli, usulca tutup çıkarıyorum göğsümden:

...bir başka ağustosta yeniden doğacaktır
ağaçların tepelerinde güneşe en yakın yerde
tanrının sırrıyla bir mucizeyle
-oysa nesli kesilmeliydi size göre-
ama hiçbir zaman hiçbir yerde
sönmez tanrı’nın yaktığı meşale
isterse bir böcekte olsun o meşale
hiç yere bir şey yaratmamış olanın
bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
uyarıcı ve muştucu bir yaratık
-tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
anlayan için muştucu duyan için uyarıcı-
böcek ki akıtıyor damla damla ağzından
üzüm ballarında süzülmüş ağustosu
titreyen şıngırdayan bir çocuk oyuncağı
ağustos bu seste
bu durmayı unutmuş seste
temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken
yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen...

Sezai Karakoç, Ağustos Böceği Bir Meşaledir

cicada painting ile ilgili görsel sonucu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Poem Of The Middle Earth

Dağılganlaştıramadıklarımızdan

Inter'siz Rail