'Ruhun Zemini'- Şiir Tahlili

Demeye gerek yok senin âşıklığını
Işıklarını, o kesif şıklığını...
Seni tuz diye basmalı yaraya
Güneş tutulmasında ay çiçekleri
Güle eş kurur yokluğunda
Binbir renkle sundun gerçekleri
Sesleri kulağımda elektrik mahkumunun
Ey zemini ruhumun
Çalgılı bir ölüm oynar ya çingenelere
Bırakma beni senelere
Âh
Demeye gerek yok senin âşıklığını,
Işıklarını, ışıklarını... O kesif şıklığını.

Anlambazlar şiirinin üç farklı şiir anlayışından sembolist kolu ''Kâlemî'' imzalı şair tarafından tutulmaktadır. Burada objektif biçimde ele alacağımız şiir  ''Ruhun Zemini'', kısa formda olup öz şiir izleri taşıyor. Ancak özşiirden farkı ölçü ve şekilsel özellikleridir. Muhteva bakımından bir belirsizliği içeren şiirde ilk dikkati çeken şey ilk dizedeki ses uyumudur:
Demeye gerek yok senin aşıklığını,
Işıklarını, o kesif şıklığını
Aynı ses uyumu bu kısa şiirin orta mısralarında da kendini göstermektedir. Genellikle ses uyumları ve oyunları öz şiirde ölçü-şekil harmanıyla verilirken burada şekil ve ölçüden umumiyetle uzak duruluyor olması bir özgünlük kaygısına işarettir. Aynı zamanda şair hakkında 'uyumlu bir karmaşa' izlenimi uyandırıyor.
Modern hayatın içinde birçok şey dağınık haldedir. Hislerimiz, işlerimiz, yetişmemiz gereke yerler... Kısacası insanın yapmakla yükümlü olduğu şeyler ve arzuları bir uyumsuzluk içerisindedir. Gerçekliği ölmekte olan ruhunun zemininde bulan ve buraya ulaşmak isteyen şair dış dünyayla iç dünyanın arasında bir ahenk yakalamış ancak karmaşıklığını da gayrişuuri olarak vezinsizlik ve şekil yoksunluğuyla ifade etmiştir.
Günlük yaşamdan alış ve alınanları iç dünyada sentezlemek işi muhtevaya doğrudan etki eder. Ancak 'tam şairler' bu muhtevanın ruhundaki ahengi ve şekli de vücuda getirmesini bilirler. Burada bahsettiğimiz şekil ve veznin kesif bir çizgisi yoktur. 21. yy şairi mutlaka kendine yeni biçimler, yeni ölçüler bulmak zorundadır. Aksi takdirde günlük hayattaki karmaşa, iç dünyanın yansıtıldığı bu öze ulaşma şiirine galebe çalacak ve hafızlarda edineceği yeri silecektir. İnsan ruhu, özden bahseden şiirlerde bir tamlık ister ve umarız ki bu genç ve yarım şair kendine ölçü ve şekil bakımından da bir yol çizer. Unutulmamalıdır ki içinde bulunduğumuz yüzyılda tam şair olmak oldukça meşakatli ve bazen imkansız gibi görünse de şiir bir varoluşla iç içedir.
Şiirin içeriğine döndüğümüzde hayat karşısında karakteri sağlam bir duruşu haiz olmayan şairin ölümü ve yaşamı birbiriyle iç içe aldığını, hatta ölümle yaşam arasında pek de ayrım yapmadığını görüyoruz. Bu mistisizme yakın bir tavırdır. Bu bakımdan şairin beslendiği gelenek olan mistik şiir geleneğini de hatırlamış oluyoruz. Özün, işinin kendi beninin belirleyici olduğunu öne süren bu şiirde son kez göze çarpan şey hem ruhunu tatmin edememenin verdiği ızdırapla çekilen bir âh ve buna rağmen şiirin başladığından bir adım daha ışıklı bitmesidir.
Mükemmeliyet fikrini eksik ve yanlış ele alan, hayat karşısında sağlam bir tavrı bulunmayan ve yer yer fazla sert cereyanlarda bulunan Onur T. Karabıçak'ın genç yaşına rağmen arkadaşlarıyla giriştiği bu güzel yolda en kısa zamanda bir şahsiyet kazanmasını diliyoruz. Böylece Anlambazlar şairlerinden henüz tanışmadığımız iki şair kalmış bulunuyor. Önümüzdeki yazılarımızda aynı zamanda genç sanatkarların nâsiresiyle de tanışacağımızı heyecanını da burada belirtelim.

                                                                                  H.W Laporte

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

The Poem Of The Middle Earth

Dağılganlaştıramadıklarımızdan

Inter'siz Rail